SÖZLER

26 Ağustos 2012 Pazar

SABIRSIZ KARARLAR...



HEMEN KARAR VERMEYİN...
Köyde yaşlı bir adam varmış. Çok fakir. Ama kral bile onu
kıskanırmış... Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki; kral at
için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama
adam satmaya yanaşmamış..
"Bu at, bir at değil benim için, bir dost... İnsan dostunu satar mı"
dermiş hep..

Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış.
"Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları
belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi
yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler.
İhtiyar "Karar vermek için acele etmeyin" demiş. Sadece 'At
kayıp' deyin. Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve
verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir
şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç.
Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez." Köylüler ihtiyar
bunağa kahkahalarla gülmüşler. Ama aradan 15 gün geçmeden,
at bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş
kendi kendine. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine
takıp getirmiş. Köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür

dilemişler. "Babalık" demişler. "Sen haklı çıktın. Atının kaybolması
bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için.
Şimdi bir at sürün var.."
"Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar. Sadece
atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu.
Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç.
Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler açıktan ama, içlerinden
"Bu herif sahiden gerzek" diye geçirmişler. Bir hafta geçmeden,
vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan
düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul
şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler
ihtiyara: "Bir kez daha haklı çıktın" demişler. "Bu atlar yüzünden
tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak
başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın"
demişler. İhtiyar: "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz"
diye cevap vermiş. "O kadar acele etmeyin. Oğlum
bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba
ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve
ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez."
Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış.
Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış.
Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün
gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın
kazanılmasına imkan yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya esir
düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara

gelmişler. "Gene haklı olduğun kanıtlandı" demişler. "Oğlunun
bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye
dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil,
şansmış meğer." "Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar.
Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var.
Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin
talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor."



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder